fbpx
Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Örnek Resim
Örnek Resim

TANKI DONLA DURDURDULAR! / AYDIN MIYIZ?

Siyasetçi dürüst olmalıdır. Özü
Örnek Resim

Siyasetçi dürüst olmalıdır. Özü sözü bir olmalıdır.
Aynı konuda bir gün öyle, bir gün böyle konuşmamalıdır.
Siyasetçi her şeyi bilmek zorunda değildir. Danışmaya, öğrenmeye açık olmalıdır.
Siyasetçi, bilmediği konuları “bilmediğini” açıklayacak kadar ahlaklı olmalıdır.
Siyasetçi, özür dilemesini, hatasını kabullenmesini ve gereğini yapmasını bilmelidir.

Her devletin, her milletin inandığı ve savunduğu temel değerleri vardır.
O ülkedeki tüm partiler ve siyasetçiler, bu ortak değerlere saygılıdırlar.
Devletin ve Türk Milletinin temel değerleri ile “Anayasa ve Yasalara” aykırı olarak oynamaya kalkan siyasetçiye karşı her vatandaşın “Demokratik Direnme” hakkı vardır.
Nasıl ki Muaviye kafalılar-İhvan kalıntıları, demokratik rejimi yıkıp yerine İran benzeri bir Siyasal Ümmet Devleti kurmayı kendilerinde bir hak olarak görüyorlarsa, bizlerin de Vatanseverlerin-demokratların, Lâik Cumhuriyetçilerin- Atatürkçülerin- Aydınların-İlim ve Bilimi rehber tutanların da bu yobazlara karşı direnme ve ülkemizi bu kara taassuptan korumak en doğal hakkımızdır.

Türk Milleti olarak, Siyasi Parti Genel Başkanlarının temel konularda ne düşündüklerini bilmek zorundayız. Bu bizim hakkımızdır.

Örneğin;
Erdoğan, 6’ncı Din Şurasında şunları söyledi;
“Hayatımızın merkezine dini koyacağız. İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz!”

Hayatın merkezine dini koyarsanız ve İslam’ın kurallarına göre hareket ederseniz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, sizi kulağınızdan tutup “Kapatma” davası açması gerekir. Çünkü siz Anayasamızın “LAİKLİK” ilkesini çiğnemiş olursunuz. Savcı görevini yapmıyorsa, çok yakın zamanda Türk Milleti, o Savcının da kulağından tutar ve atar…

Aziz Türk Milleti;
Sadece bu örnek bile, ülkemizin ne kadar çapsız, bilgisiz ve yüreksiz şahıslar tarafından yönetildiğinin çok ilginç bir örneğidir…
Din; Devlet işlerine müdahale edememeli, inanç alanı ile sınırlı olmalıdır.
Dini, bir inanç olmaktan çıkarıp, siyasetin, hukukun ve günlük yaşamın belirleyici konumuna getirirseniz, tartışmayı yok edersiniz. Çünkü dini emirler kesindir ve tartışılamaz.
Halbuki, sosyal yaşamda aklın ve bilimin öncülüğünü kabul edersek aydınlanma yoluna girmiş oluruz. Eğer insanlık ilerleme, zenginlik ve mutluluk arıyorsa mutlaka sorgulamalı, medeni ölçülerde tartışmalı ve toplum için en yararlısını, en doğrusunu bulabilmelidir. Bunun da olmazsa olmazı “Lâiklik” ilkesidir.

DOĞRU Partinin yapacakları;
-Diyanet İşleri Başkanlığı, “Anayasal Kurum” olmaktan çıkarılacak ve Büyük Atatürk’ün kurduğu kurum haline getirilecektir.
-Tüm dini hizmetler ve kurslar, Devlet denetimine alınacaktır.
-Cemaat ve Tarikatların işlettiği yurtların tamamı devlete devredilecek ve devlet tarafından işletilecektir.
-Gerek, kutsal dinimizi ticaret vasıtası yapan (yanmaz kefen-uçan takunya satan sahtekarlar) gerekse sayıları 10 bini geçen kaçak kurslara izin verenler, görmezden gelenler, yavrularımızı istismar edenler hakkında yasal işlem yapılacaktır.
-Devlet, tüm mütedeyyin insanlarımızın inançlarını özgürce ve istedikleri gibi yaşamalarını sağlar. Devlet tüm inançlara karşı, eşit şekilde davranır.

Gördünüz mü Sayın Bademler?
Ne kadar okusanız, üfleseniz, konuşmasanız da bazı bilim ve doğa kurallarını değiştiremezsiniz. Örnek verelim;
Yükseklere zıplayabilirsiniz ama havada kalamazsınız, mutlaka düşeceksiniz!
Ne tarafa dönerseniz dönün, kıçınız hep arkanızda kalır!
Siyasette başarının yerine hiçbir mazeret koyamazsınız!

Başaramadınız, Türk Milletinin gönlünü kırdınız, huzurunu bozdunuz, siyasal ahlakı zedelediniz, çaresiz gideceksiniz. Hem de ittifak ortaklarınızla beraber…

Not; 15 Temmuz bayramınızı kutlayamadım. Çünkü 8 yıldır o AKP’li Gazinin, kıçındaki donu çıkarıp, koca tankı nasıl durdurduğunu çözemedim. Hele bi çözeyim, 15 Temmuz kalırsa, kutlarım…

Sağlık ve başarı dileklerimle

15 Temmuz 2024

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı

AYDIN MIYIZ?

Günümüz Türkiye’sinde siyasete-ticarete girmeyen, uluslararası istihbarat örgütleri ile teması olmayan, emperyalist devletlerin kirli sermayesinden beslenmeyen sadece Allah rızası için İslam’a karşılıksız hizmet eden Tarikat-Cemaat var mı? Bir elin parmaklarından daha az!

Çoğu esas işlevinden kopmuş bu fitne yuvalarının varmak istedikleri yer neresi?
Elbette ki İslami Ümmet Devleti! Zaten sakladıkları da yok.
AKP iktidar olduğu andan itibaren, 1938’den beri yer altından yürüttükleri “Karşı Devrim” hareketleri artık açıkça yapılmakta. AKP’nin koruma ve yönlendirmesiyle Türk Devletinin en hassas birimlerine kadar sızdılar.
Türk Devletinin kozmik odasına kadar! Ve ne yazık ki, çok mesafe kat ettiler!

Tamam da, bizler yani Türkler, vatanseverler, demokratlar, Türk Devletinin ekmeğini yiyip suyunu içenler, bu devlet ve bu millet sayesinde zengin olanlar, Lâik Cumhuriyete, Sosyal Hukuk Devletine, çağdaşlığa bağlı aydınlar olarak ne yapıyoruz?

Bu vahşi saldırıyı püskürtmek, anayasal çerçevede hukuka bağlı olarak demokratik rejimi korumak için ne yapıyoruz?
Bir aydın olarak üzerimize düşen görevi yerine getiriyor muyuz?
Soru, şu şekilde de sorulabilir; Bizler, gerçek aydın mıyız?

Halil Cibran, gerçek aydını şu örnekle anlatır;
Bir gün göz der ki, “Uzaklarda mavi sislerle örtülü yüce bir dağ görüyorum.”
Kulak, hemen kulak kesilir; “Dağ nerede? Onu duyamıyorum.”
El, el yordamıyla birkaç hamle yapıp; “Dağa dokunmak için uğraşıyorum. Fakat dokunamıyorum.”
Burun havayı uzun uzun kokladıktan sonra; “Dağ yok, kokusunu alamıyorum ki.”
Göz, ümitsizce bakışlarını çevirir ve diğerleri aralarında gözün garip hayali (!) hakkında konuşurlar. Ve derler ki; “Gözün bir sorunu olmalı!”

Aydın, vücudumuzdaki gözümüz gibidir.
Aydın, bir toplumda geçerli olan değerlerle, gerçekler arasındaki uyumsuzluğu eğilip bükülmeden, gerekirse bedel ödeyerek söyleyen kişidir.

Fakat günümüzde “başarı odaklı vahşi kapitalist” düzende, “başarılı” olmak için her şeyin özellikle paranın geçerli sayıldığı ortamda, aydın hiç de makbul bir figür değildir.
Çünkü, aydın gerçekler için mücadele ederken, akıllı-kurnaz insan (!) düzene uyup para kazanır! Diktatörlerle de anlaşır, yobazlarla da anlaşır. Yeter ki para, daha çok para, daha fazla para kazansın. 21’inci yüzyıl, “Aydın” ya da “Bilge” kişinin yerini “Akıllı-Kurnaz Adam” figürünün aldığı bir yüzyıldır.

Rahmetli Hilmi Ziya Ülken, toplumu oluşturan insanları dört sınıfa ayırır.
1)En altta, korkularıyla hareket eden eğitimsiz halk.
2)İkinci sırada beklentileriyle hareket eden nispeten eğitimli insanlar.
3)Üçüncü sırada marifetleri iltifata bağlı yöneticiler. (Akıllı-Kurnaz İnsanlar!)
4)En üstte ise hakikate göre hareket eden kâmil insanlar. (Gerçek Aydınlar)

Türkiye’de şu an gerçek aydınlar maalesef suskun!
Üniversiteler, akademisyenler, bilim insanları suskun!
İş Dünyası, Sendikalar ve Sivil Toplum Kuruluşları suskun!
Medyanın yüzde 90’ı Saraya satılmış, diğer yüzde 10’u yaşamak için CHP’li Belediyelere yanaşmış!

Türkiye’de üniversitelerde okuyan 7 milyon gencimiz var.
Türkiye’de tüm öğrenci sayısı 19 milyon 126 bin 106.
Çalışma yaşamında, çalışan kadınlarımızın oranı yaklaşık %50.

Böylesine eğitimli ve genç nüfus, “İran Benzeri” bir rejimde yaşamak riskini gördükleri halde, hiçbir demokratik itirazları yok!

Eğer “Aydın” olduğumuzu iddia ediyorsak, gereğini yapmalıyız.
Gereği, Türk Milletini ayağa kaldırıp, AKP-MHP-HÜDA PAR işbirliğini, küresel çetenin elemanlarını başımızdan atmaktır.
Bu maç uğruna 4 parti, KURTULUŞ İTTİFAKINI oluşturduk. Eylül ayından itibaren tüm ülke sathında, çalışmalara başlıyoruz.
Karar verecek olan da sizsiniz, çare olacak olan da sizsiniz.
Ya dediğimizi yapacak ve Türk Milletinin gerçek aydınlarına destek olacaksınız
ya da faşist diktaya boyun eğeceksiniz! Takdir de Karar da sizlerin…

Sağlık ve başarı dileklerimle

16 Temmuz 2024

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı

Örnek Resim