DOĞRU Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası’nın yazdığı “Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Türkiye’nin Fabrika Ayarları” adlı kitabını okuyorum. Okudukça insanı içine alan, rakamlarla insanı sıkmayan, gerçekleri ve çözüm yollarını halk diliyle anlatan nefis bir kitap! (www.deizkutuphanesi.com adresinden kitaba ulaşabilirsiniz)
DOĞRU Parti Teşkilatlanma çalışmalarından yorulup, kendimizi değerlendirmeye geçtiğimiz zaman aklıma hep şu soru gelir?
Türk Milleti olarak ne hata yaptık ki, Cenab-ı Allah sanki tüm belaları bir çuvala doldurup ülkemizin üzerine boşaltmış gibi her gün yeni bir dertle boğuşuyor, bir türlü feraha çıkamıyoruz?
Bulduğum neden şu oldu;
Bizler, tüm dünyanın hala hayranlıkla- takdirle andığı Büyük Atatürk’ün emanetine sahip çıkamadık. Onun, emperyalizme karşı TEK BAŞINA verdiği mücadeleyi biz Türk Milleti olarak veremedik. Atatürk’ü 10 Kasım 1938’de kaybettik. Karşı Devrim 11 Kasım 1938 sabahı başladı.
Emperyalizmin kıskacına nasıl ve hangi anlaşmalarla yakalandığımıza beraberce bakalım;
23 Şubat 1945 tarih ve 4780 S.K ile ABD ile BORÇ alma anlaşması. (İnönü)
6 Aralık 1946 tarihli ABD ile yapılan Kahire Ek anlaşması (İnönü)
27 Şubat 1946 tarih ve 4882 S.K ile ABD ile Kredi anlaşması (İnönü)
7 Mayıs 1946 tarihli ABD ile Borçların Tasfiyesi anlaşması (İnönü)
12 Temmuz 1947 ve 27 Aralık 1949 tarihli Askeri anlaşmalar. (İnönü)
Thornburg Raporu; (Mehmet Ali Güller- 9 Mart 2024 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Yazısı)
9 Bölümden ve 356 sayfa olan bu rapora göre Türkiye’nin, Marshall Yardımı alabilmesinin bazı şartları vardı. Bunlar;
-Devletçilik sonlandırılmalı ve liberal uygulamalara geçilmelidir.
-Planlı sanayileşme anlayışı terk edilmelidir.
-Demiryolu yerine Karayolu ulaşımına öncelik verilmelidir.
-Ağır Sanayi kurulması gerekli değildir.
-Kimya-Makine-Kağıt-Selüloz gibi sektörlere girmeye şimdilik gerek yoktur.
-Traktör-Uçak-Motor üretimine gerek yoktur.
-Enerji üretimine gerek yoktur.
-İthalat serbest bırakılmalıdır.
-Yabancı sermayenin ülkeye girişi serbest bırakılmalıdır.
Türkiye bu şartları kabul ederek, ABD tarafından yapılacak yardımı almak için 4 Temmuz 1948 tarihinde imzaladı. (İnönü)
-27 Aralık1949’da Türkiye-ABD arasında EĞİTİM ANLAŞMASI (İnönü) .
Fulbright Eğitim Komisyonu kuruldu. Komisyon Başkanı ABD Ankara Büyükelçisi idi. O günden beri, Türk Eğitimi bu komisyon tarafından şekillendirildi…
-23 Haziran 1954 yılında, petrolde devlet tekelini kaldıran “Vergi Muafiyetleri” anlaşması imzalandı. (Menderes)
-12 Kasım 1956’da Tarım ürünleri anlaşması imzalandı. “Türkiye’nin tarım ihracatı ABD tarafından denetlenecek!” (Menderes)
-31 Mayıs 1968’de yapılan ve 12978 sayılı R.G’de yayınlanan ABD ile Ticaret anlaşması. (Demirel)
Ülkemizin siyasi, ekonomik ve idari bağımsızlığına, Cumhuriyetin değerlerine, Anayasamızın rejimin temeli olan değiştirilemez maddelerine gereken özenin gösterilmemesinin sonucu, bu günkü duruma geldik.
Sayın Köyatası, kurtuluşu şöyle özetlemiş;
-Çağdaş Uygarlık Düzeyine çıkmak Vizyonumuz olmalıdır.
-Atatürk İlke ve Devrimlerini, T.C Devletine yeniden egemen kılmak Misyonumuz olmalıdır.
-TBMM’yi güçlendirmek ve Kuvvetler Ayrılığı sisteminin yeniden inşa edilmesi şart.
-Bilimin Işığında Sosyal Devlet anlayışı ile, Planlı Kalkınma modeli uygulamalıyız…
Şimdi, İktidar ve TBMM’de Grubu olan partileri ve Genel Başkanlarını tek-tek gözünüzün önüne getirin ve bu kişilerle, Türkiye bu kumpastan çıkabilir mi, çıkmaz mı diye. Kararı siz verin…
Sağlık ve başarı dileklerimle13 Mart 2024
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Eş Genel Başkanı
TAŞLARI BAĞLADILAR KÖPEKLERİ SALDILAR
AKP denen “Küresel Çete Temsilcisi” dünya üzerinde “Şeytanlık” bitse, derhal yenisini icat eder. Çok akıllı olduklarından mı? Hiç sanmıyorum! Utanma ve arlanma duygularını yitirdikleri için olabilir mi?
Hırsıza kilit dayanmaz, diye bir deyişimiz var. Çok doğrudur, çok!
Nasıl ki, kişi niyetini bozmakta kararlı olunca uçkuru düğüm tutmazsa,
hırsız da çalmaya karar verince, onu hiçbir kilit engelleyemez!
AKP’nin uzmanları “Rahat ve Çabuk” çal (ış) mak için devletin denetim sistemini yok ettiler.
Örneğin İhale Kanununu 150 defadan fazla değiştirdiler. Nerdeyse her ihaleye ayrı kanun, ayrı bir yöntem!
Ballı işleri, ihale yasası kapsamından çıkarıp, ihalesiz verdiler.
Ne hikmetse bu işleri hep aynı yandaş müteahhitler aldı!
İhaleyi alan mı, yoksa ihaleyi veren mi patron, aklımız karıştı!
T.C Devletinin en değerli ve bilgili uzmanlarından oluşan Başbakanlık Teftiş Kurulu kapattılar. Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu kapatıldı.
Ülkemizin en bilgili Maliyecilerden oluşan Hesap Uzmanları Kurulunu, kapattılar. Bakanlıkların Teftiş Kurullarını işlevsiz hale getirdiler.
Cumhuriyet Başsavcılarından izin almadan, C. Savcılarının denetim ve soruşturma yapmaları yasaklandı. Saray ile direk irtibatlı olan Başsavcılar kimi isterse, sadece onlar soruşturulur!
TBMM adına denetim yapan Sayıştay’ın kamu idareleri ve belediyeleri, “Hesap Yargılama Görevi” işlevsizleştirildi…
Buraya kadar yazılanların bir kısmını defalarca yazmıştık.
Bizim bugün değinmek istediğimiz konu Türk Devletinin geleceğine doğrudan etki edebilecek iki Yüksek Devlet Kurumu ile ilgili!
Yüksek Seçim Kurulu ve Sayıştay Başkanlığı!
YSK Başkanı Sayın Ahmet YENER ve Sayıştay Başkanı Metin YENER!
T.C Devletinin en yetkili iki kurumunun tarafsız olması gereken iki Başkanı, iki kardeş! İKİ BİRADER!
Eğer bu iki kurum, AKP Genel Başkanının “Emir Eri” konumuna düşerse, sorumluları bu iki kurumun, iki kardeş Başkanı olacaktır ve ileride yargılanırlar.
Eski YSK Başkanı; “Bana güvenin, benim soyadım GÜVEN” dedi.
Güvendik! Yasada açık-açık “Mühürsüz zarf ve oy pusulaları geçersizdir” yazmasına rağmen, GEÇERLİ saydılar.
Soyadı GÜVEN olan kişi, aynı oy zarfına konan 4 oy’dan 3’ünü geçerli, birini GEÇERSİZ saydı. Muhalefet Partileri itiraz etmedi! Güven adaleti yendi!
Soyadı YENER olan yeni YSK Başkanı, “Bir kişi ancak İKİ defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” diyen Anayasanın 101’nci maddesine rağmen Erdoğan’ın 3’ncü kez seçilmesine ONAY vererek, Anayasa İhlal suçu işledi! Soyadı YENER olan Başkan, Anayasayı yendi!
Görevi, denetleme yaptırıp, hırsızları yargıya vermek olan Birader YENER, raporların tamamının TBMM’ye ve Türk Kamuoyuna verilmesini engelledi!
Soyadı YENER olan Başkan Adaleti yendi!
Şimdi ne olacak biliyor musunuz?
Soyadları YENER olan bu İKİ birader, bir araya gelip, bana dava açacaklar!
“Serdaroğlu, Aile şerefimize yazı yoluyla hakaret etti” diyecekler!
Ya, Türkiye Cumhuriyeti yargısı ne yapacak, biliyor musunuz?
Derhal soruşturma açılması talimatı verecekler ve Saraya gidip “Emriniz yerine getirildi efendim” diye tekmil verecekler!
Peki biz ne yapacağız? Onu biliyor musunuz?
Her zaman yaptığımız gibi, cüppelerini ve vicdanlarını kiraya verenlerle mücadele edeceğiz.
“SUÇ Örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’a Devlet Bankasından 750 MİLYON TL kredi verip tahsil etmeyen, Merkez Bankasının dibini delip rezervi EKSİ 50 Milyar Dolara düşüren, MB’sını Cumhuriyet tarihinde ilk kez 900 Milyar TL zarar ettiren ve bir YÜZÜKTEN dünyanın en zengin siyasetçileri arasına giren ve utanmadan hala Türk Milletine “NAMUS” satmaya devam eden kişilerden hesap sorulmazsa, Türkiye’deki Adalet sisteminin benden hesap soramayacağını söyleyip, “Hesap vermesi gerekenler, hesap soramaz” diyeceğiz!”
Not;
Ümit Özdağ’ın bir TV kanalında, gazetecinin “Sinan Oğan’ın birilerinden bir şeyler almış mıdır” sorusuna “ALMIŞTIR” diyen konuşmasını dinledim. Şimdi sıra Sinan Oğan’da! Hadi Sinan! Kimler kimlerden PARA aldı?
Açıkla da ilerde tek başına yargılanma. Bırak planı! Bak plan çöktü…
Sağlık ve başarı dileklerimle 14 Mart 2024
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Eş Genel Başkanı