Tayyip Erdoğan’ın 1996 yılında yaptığı bir konuşma, 21 Ağustos 2001 tarihindeki gazetelerde yayımlanmıştı. O konuşmadan alıntılar yapalım:
“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?.. Bu ne menem şey?.. Çıkıyor İçişleri Bakanı, ‘Devlet dine karışır’ diyor. Eeee.. gerisini niye söylemiyorsun?.. Din devlete karışır demiyorsun!..”
“Hem laik ve Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz.”
“Ben Müslümanım, diyenin tekrar yanıma gelip bir de aynı zamanda laikim, demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah kesin hâkimiyet sahibidir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ lafı koskoca bir yalan!.. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” …
Hepimizin bildiği gibi uzunca bir süredir laiklik yok edilmeye çalışılırken, şeriat söylemleri de sıklıkla gündeme gelmeye başladı. Siyasi iktidarın şeriata doğru gidişinde, sessiz ve pısırık kalan, tepki vermekten çekinen muhalefetin büyük payı vardır, özellikle de ana muhalefetin.
16 Mart 2022 tarihinde hiç red oyu verilmeden 277 kabul ve 10 çekimser oyla yasalaşan Diyanet Akademisi, laik cumhuriyetimizin eğitim birliği ilkesiyle hesaplaşma zihniyetiyle hazırlanmıştır ve anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Çünkü burada eğitim gören erkek öğrenciler askerlik hizmetinden muaf tutulmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın 1 Şubat Perşembe günü Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreninde yaptığı konuşma, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımına ve laiklik ilkesine aykırıdır. Konuşmada şu cümleleri doğru yorumlamak gerekir: “Yaklaşık bin yıldır Türkler İslam’ı, İslam da Türkleri muhafaza etmiş, Türkler İslam’ın, İslam da Türklerin kılıcı olmuştur. Tarih kitaplarına şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkacak hakikat şudur, Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir. İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir.”
Türk demek, Müslüman demek değildir; tarihte Müslümanlık yokken de Türk vardı. Bu söylem vatandaşlar arasında ayrışmaya yol açar. Üstelik başka dinlere inanan vatandaşlar olduğu gibi, inancı olmayanlar da vardır. Laiklik kavramından rahatsızlık duyanlar toplumu ayrıştırmaktadır, bölmektedir. Laik düzende kimse kimsenin inancına karışamayacağı gibi herhangi bir inanç doğrultusunda da zorlayamaz. Hangi din ve kökenden olursa olsun bütün yurttaşlar inanç ve ibadet bakımından özgürdür. Herkes istediği gibi inanır ya da inanmaz, ibadet eder ya da etmez; buna kimsenin karışmaya hakkı yoktur. Herhangi bir dinin lehinde ya da aleyhinde propaganda yapamaz.
Şeriat ise laikliğin karşıtıdır. Kaynağını ve ruhunu dinden alan kanunlar ve kurallar bütünü olan şeriata karşı olmak, İslam’a hakaret değildir. Çünkü şeriat politik bir rejimdir. Şeriat çıkmaz sokaktır; şeriatı övmek ve dokunulmaz kılmak “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçudur. Yaşasın şeriat demek, cumhuriyet yok olsun demektir. TBMM’de 8 Nisan 1924 tarihinde 469 sayılı yasayla şeriat mahkemeleri kapatılmıştır. Bu yasaya göre şeriatı savunmak açıkça suçtur. Ancak siyasallaşan yargı bunları görmek istememektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi 13 Şubat 2003 tarihinde “şeriatı getirmeyi amaçlayan partinin kapatılmasının meşru olduğu” gerekçesiyle Refah Partisi’nin kapatılmasına onay vermişti. Laikliği, demokrasiyi ve eşitliği hedef alan bir dini düşünceye halkın bir kesimi inandığı için mevcut hukuk düzeninde hukuki koruma sağlanamaz.
Anayasamızın 2. maddesi, şeriatı doğrudan dışlar. “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Bu nedenle laik devletler, şeriatı korunacak kutsal bir değer olarak tanıyamaz.
17 Şubat Cumartesi günü İstanbul’da evlenen II. Abdülhamid’in torunu Berna Osmanoğlu’nun nikâh tanıklığını yapan Şevki Yılmaz, yaptığı konuşmada “Osmanlı ile iftihar ediyorum. Osmanlı’yı süren soysuzları da lanetliyorum” diyerek, cumhuriyetin kurucularına hakaret etti. Atatürk’e “Selanik’ten gelen dönme” dedikten sonra beddua ettiği duyuldu. Nikâhın diğer tanıklarından aydın insan taklitlerinin hayran olduğu, Fethullah Gülen’in yakın dostu, kalıptan kalıba giren Prof. Dr. İlber Ortaylı ise, bu hakaret karşısında sessiz kalmıştır. Daha sonra gelen tepkiler üzerine her zamanki gibi kendisine benzeyen yuvarlak açıklamalar yaptı.
Sosyal medya hesabından Farsça bir şiir yayınlayan Avukat Feyza Altun’a; “Feyza hanıma şeriat atak gelmiş” diye yorum yapan birine, Feyza Altun yanıt olarak “Şeriata sokayım” ifadesiyle karşılık vermişti. Bunun üzerine 19 Şubat Pazartesi günü Av. Feyza Altun gözaltına alındı ve Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan soruşturma açılarak, tutuklanması istendi. Avukat Feyza Altun’un yanıtının terbiye sınırlarını aşmış olduğu düşünülse bile, gözaltına alınıp, tutuklanması istemi hukuk dışı bir olaydır. Bu durum Feyza Altun’un mesajı kullanılarak, siyasal İslam’ın hukuka ve devlet yönetimine hakim kılınmasıyla güçlenen tarikat ve cemaatlerin talebidir.
Eşsiz liderimiz Atatürk’e, ulusal değerlerimize, laik ve demokratik cumhuriyetimize, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne saldıranlar ve hakaret edenler hakkında işlem yapacak savcı bulunmamaktadır. Günümüzde adliye koridorlarında şeriat sloganları atanlara sessiz kalan savcıların, şeriat karşıtı beyanları nedeniyle bir avukatı gözaltına alması, hukukun siyasallaştığının, yargı bağımsızlığının sona erdiğinin göstergesidir.
Türk demek, kesinlikle Müslüman demek değildir. Türk demek, büyük Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme karşı mücadele etmenin, ekonomik ve siyasi tam bağımsızlığı kazanmanın adıdır. Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı yapanlar, hangi ad ve unvan takarlarsa taksınlar emperyalizmin işbirlikçileridir.
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı dini kullanıp isyan başlatan Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi hainleri kahraman ilan edenlere, hilafet çığlıkları atanlara, şeriat istemini dile getirenlere, Atatürk’ümüze “soysuz, dönme” diyenlere tepki vermesi gerekenler sessiz kalıyor. Dincilerin hedefleri laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaktır. Bütün bunlar yaşanırken uyumaya devam edenlere sormak gerekir: Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti nereye gidiyor?
Suay Karaman, 26 Şubat 2024